-
1 Arnold Schwarzenegger - Heykelinin Önündeki Uykusu
Ünlü aktör Arnold Schwarzenegger, sosyal medya hesaplarından, meşhur bronz heykelinin önünde uyurken çekilmiş bir fotoğrafını paylaştı ve fotoğrafın altına "Zaman nasıl da değiştiriyor." diye not düştü. Fakat Arnold'un bunu yazmasının tek sebebi, gerçekten de yaşlanmış olması değildi.
Kendisi Kaliforniya valisiyken, bu heykelin bulunduğu yerde bir otelin açılışını yapmıştı. Otel yetkilileri açılıştan sonra Arnold'a "İstediğiniz zaman gelebilir ve adınıza ayrılmış odada kalabilirsiniz." diye söz vermişlerdi. Arnold, valilik görevi bittikten sonra otele gitti ve otel yetkililerinden otelin tamamen dolu olduğu ve bu nedenle kendisine bir oda veremeyecekleri yanıtını aldı.
İşte bir uyku tulumu ile bu heykelin önünde uyuduğu görülen Arnold'un anlatmak istediği şey bambaşkaydı: Mevki sahibi iken onu övenlerin, o mevkiden ayrıldıktan sonra sözlerini tutmadıkları mesajını vermek istiyordu Arnold. Evet, zaman değişti ve zaman nasıl da değiştirdi... Ne makamına ne sahip olduklarına ne gücüne ne de zekâna güveneceksin bu hayatta. Bunların hiçbirisi, sonsuza kadar seninle olmayacak çünkü...
(Hikaye gerçek olmasa dahi muhteşem kıssadan hisse içerir)
-
2 Soktares - Ölüme Giden Asalet
Ahlak filozofu Sokrates, 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor, baldıran zehri ile öldürülüyor. Ondan önce sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar. "Bu ahlâksızlıktır" diyor ve kabul etmiyor. Uydur kaydır sözlere başvur jüri seni affedebilir deselerde ahlak filozofu bunu da kabul etmiyor. Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor.
"Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun.
Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur. Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir."
Bugün 2500 yıl geçmesine rağmen, Sokrates'in ismini bilmiyen yok. Peki onu mahkum eden jüri heyetinin isimlerini bilen varmı? Yok!"Şu hayatı öyle bir yaşa ki kapanışta kendini alkışlayabilesin..."
-
3 İngiltere de Eski Bir Gelenek
Çok eski yıllarda ingiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, Kralın bir yakını öldüğünde üç kez, Kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş:
“Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri mi var ki o ölünce çan beş kez çalınsın…”
Papaz yanıt vermiş: “Kraldan daha önemli bir şey var; adalet öldü..
-
4 Profesör Zbigniew Religa - Kalp Nakli
1987 yılına ait, tıp tarihinin belki de en çarpıcı fotoğraflardan biri! 1987’de Polonya’da 23 saat süren bir kalp naklinin hemen sonrası... Ameliyattan sonra tamamen tükenmiş, hastasının kalbini ekranda izleyen bir profesör...Arka köşede, ameliyat sonrası yorgunluktan uyuyakalan bir asistan... Ameliyatın gerçekleştiği ağır koşullar fotoğrafta açıkça görülüyor... Masada yatan hasta, Profesör Religa'nın 19. hastası ve Polonya'da kalp nakli yapıldıktan sonra en uzun yaşayan kişi... Cerrah, hastasını son bir kez daha kontrol ediyor. Bu hasta kalp naklinden sonra tam 30 yıl yaşamış ve 2017’de vefat etmiş. Profesör ise, 2010’da yaşamını yitirmiş... Fotoğraf, National Geographic tarafından, tarihin en önemli 100 fotoğrafı listesine dahil edildi.
-
5 Friedrich Nietzsche - Kaderini Sev ( Amor Fati)
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır, Güneş onu yakıp kavurur. O da Tanrı'ya yakarır, keşke güneş olsaydım diye. "Ol" der Tanrı. Güneş oluverir; fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz. Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur. Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur. Rüzgar olmak ister bu kez.Ona da: "Ol" der Tanrı. Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur. Her şey, karşısında eğilir. Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar. Oradan esen buradan eser, kaya bana mısın demez! Tanrı kaya olmasına da izin verir. Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı. Sırtında bir acı ile uyanır. Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. Kaderini sev, belki seninki en iyisidir.
-
6 Sylvester Stallone - Butkus
Dünyanın en ünlü aktörlerinden Sylvester Stallone, yüzünün sol alt kısmı felçli doğmuştu. Bu yüzden yamuk ağızlıdır, konuşması da düzgün değildir... New York'a geldiğinde kimse ona aktörlükte iş vermedi.. O kadar fakirdi ki köpeğiyle otobüs terminalinde 3 hafta yattı... Parası bitince köpeğini tanımadığı bir yabancıya 25 dolara satmak zorunda kaldı.. Vurduğu en dip buydu.. Bir gün Muhammed Ali'nin bir maçını izlerken Ali ona ilham kaynağı oldu ve Rocky'nin tüm senaryosunu 3 günde yazdı... Prodüktör buldu, ona 125 bin dolar önerdiler, tek bir sorun vardı; filmde Rocky'yi başkası oynayacaktı. Kabul etmedi. Haftalar sonra ona 325 bin dolar teklif ettiler, ama yine kabul etmedi... En sonunda onun oynamasına izin verdiler, ama 35.000 dolar teklif ettiler ve kabul etti. Aldığı 35 bin doların 15 binini köpeğini satın alan adamı bulmak için harcadı ve köpeğini geri aldı... Filmde oynattığı köpek Butkus kendi köpeğiydi... Rocky serisi Sylvester'a toplamda 200 milyon dolar kazandırdı...
Sizin olandan, Hakkınızdan ve Hayalleriniz den ASLA VAZGEÇMEYİN...
-
7 Ivan Fernandez - Değer Anlayışı
Bir yarışta (resme bakın), Kenya'yı temsil eden atlet Abel Mutai, bitiş çizgisinden sadece birkaç metre ötedeydi, ancak yarışı tamamladığını düşündü koşmayı bıraktı. İspanyol atlet Ivan Fernandez tam arkasındaydı ve neler olduğunu fark etti, koşmaya devam etmesi için Kenyalı Abel’e bağırmaya başladı; ama Mutai’nin İspanyolca'nın anlamadığını bilmiyordu. Sonra İspanyol atlet onu zafere itti. Bir gazeteci Ivan'a "Bunu neden yaptın?" Diye sordu. Ivan, "Hayalim bir gün bir tür toplum yaşamına sahip olabileceğimizdir" dedi. Gazeteci "Peki neden Kenya'lının kazanmasına izin verdiniz?" Ivan, "Kazanmasına izin vermedim, kazanacaktı" diye yanıtladı. Gazeteci yine ısrar etti, "Ama kazanabilirdin!" Ivan ona baktı ve cevap verdi, "Ama zaferimin değeri ne olacaktı? O madalyanın onuru ne olurdu? Annem bunun hakkında ne düşünürdü?" Değerler nesilden nesile aktarılır. Çocuklarımıza hangi değerleri öğretiyoruz? Çocuklarımıza yanlış bir şekilde öğretmeyelim.
-
8 Gerçek Öğretmen Olmak
Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp "hocam beni tanıdınız mı?" dedi.
İhtiyar öğretmen: - Hayır tanımadım.
Adam: - Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M....a. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de "herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım" demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum...
Sizden bir komut daha geldi. "Şimdi herkes gözlerini kapatsın."
Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiçbir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz. Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı... Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim.
“Utancı bilerek yaşamak korkunç... Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak.” der Edip Cansever. Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam. Şimdi hatırladınız mı beni?
İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:
- O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım. Sizlere "gözlerinizi kapatın" dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.
-
9 Şermin Yaşar - Sevgi
Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz… Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti ben de, “Arkadaşımın hediyesi.” dedim. Teyzelerden biri;
─ Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı? dedi.
İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim. Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü. Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar, “Niye?”, “Nesini seviyorsun?”. Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için… Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar. Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur. Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi. Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar. “Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler. Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm. Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler? Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini? Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var. Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…
-
10 Tolstoy - Pahom
Tolstoy’un "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
0 Comments